//-->
ANASAYFA ŞİİRLER HİKAYELER RESİMLER EĞLENCE DİNİ BÖLÜM FIKRALAR GİZLİ İLİMLER ATATÜRK  HTML KOD MESAJLAR ROMAN BURÇLAR MP3 DİNLE E-KART KİM KİMDİR İLETİŞİM Z.DEFTERİ

FELSEFEDE VE BATI DÜNYASINDA ÜÇ'LÜ BİRLİK TESLİS İNANCI

Felsefede ve Batıda Üç’lü Birlik / Teslis İnancı

Batı’da üç’lü birlik fikrini ilk ortaya atan filozof, Time (Timaios)’tur. M.Ö.’de, Lokres şehrinde yaşayan Time, Pisagor’un talebelerindendir. (O da) Üç’lü birlik fikrini Pisagor’dan öğrenmiştir.

a) Pisagor Felsefesi’nde Üç’lü Birlik

Pisagor (Fisagor ya da Pythagoras), M.Ö. 580’de Sisam Adası’nda doğdu. M.Ö. 500’de Metaponte’de öldüğü rivâyet edilmektedir. Doğum ve ölüm târihlerinde çeşitli fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Genç yaşında İtalya’nın Kroton şehrine gelmiştir. Buradan çeşitli yolculuklar yapmış, Mısır ve Ortadoğu’da uzun zamân kalmıştır. Mısır’da kaldığı zaman içerisinde, eski Mısır’ın dîni ve inançları hakkında geniş bilgi toplamıştır.

Pisagor, üç’lü tanrı ve tenâsüh fikri Mısırlılardan öğrenmiş ve bunları kabûl etmiştir. Mısır’da öğrendiği şeylerden biri de, geometriydi. Bugün pisagor kuramı  olarak bilinen geometri hipotezi de deneysel olarak o dönem Eski Mısır’da bilinmekteydi. (Eski Mısırlılar,) Mısır’a Bâbil’den gelmişlerdi. Bâbil’de (o dönem) astronomi, matematik ve kehânet sanatı çok ileriydi. Bunları büyük peygamber Hz. İdris’ten öğrenmişlerdi.

Pisagor, Bâbil’e de giderek tüm bu ilimleri öğrendi. Tekrar Kroton şehrine döndü ve bir okul açtı. Kendi ismiyle anılan yeni bir yol kurdu. Kendisine inananlar tarafından birçok efsâne uydurulmuş; peygamber, hatta tanrı olduğu iddiâ edilmiştir.

Pisagor, varlığın aslının “arché” yâni sayı olduğunu söyledi. 10’a kadar olan sayıları kutsâl kabûl etti. Özellikle 1, 2 ve 3 sayılarını “üç asıl” kabûl etti.

Pisagorcular, 1 sayısının kainatın değişmez ve ebedî kaynağı ve ilk uknûm, yâni en büyük tanrı olduğunu; 2 sayısının dişiliği ve dünyanın bundan meydan geldiğini ve ikinci uknûn olduğunu; 3 sayısının ise "kainattaki ebedî üçlüğü" gösterdiğini ve üçüncü uknûm olduğunu iddia eder. Dünyanın ve kainatın aslının bu üç uknûm olduğunu söylerler. Örneğin, kainatın özü "beden", "can" ve "rûh"tur derler. Bunun gibi tabii, beşerî ve tanrı alemi olarak 3 alemden meydana geldiğini söylerler. Pisagorculara göre, herşey 3'ten ibâret olduğu gibi, yaratma da yine bu 3'lükten ortaya çıkar. "Bunlar, yaratıcı irâde, yıldız akımı ve her an biraz daha olgunlaşan kainattır." derler.

Pisagor'unsayıları konusu ve diğer felsefî görüşleri hakkında Gomperz'in "La Pensée Grecque" isimli kitabında geniş bilgiyi bulabilirsiniz. Pisagor'a göre ilk uknûm, yâni her dilediğini yağabilecek olan tanrı, akıl ile anlaşılamaz. Rûhu ölümsüz kabûl eden ve ölen bir kişinin rûhunun bir hayvana geçebileceğine inanan pisagorcular, hayvan eti yemezler.

b) Time Felsefesi'nde Üç'lü Birlik

Pisagorun en meşhur öğrencilerinden olan Time de, hocasının yolunu takip etmiştir.

Time, Rûh-ül Alem adlı eserinde; «Herşeyden önce mahlûkâtın bir fikr-i misâl-i dâimisi vardır ki, ilk kelime ve ilk uknûm odur. Kendisi, madde değildir. Rûhânîdir ve akıl ile anlaşılamaz. İkinci mertebe ise madde-i gayrı muntazime'dir. Bu, telaffuz olunan, 2. madde ve 2. uknumdur. Bundan sonra gelen 3. madde ibn (oğul)dir; yani, mânâ âlemidir ki, bu da 3. uknumdur. Bütün kâinat, bu 3 sınıftan ibarettir. İbn yani oğul, pek güzel bir tanrı yapmak istedi ve mahlûk (yaratılmış) olan bir tanrı yaptı.»

Eflâtun'a, bu söz ve düşünceler (inanç veya fikirler) karışık bir halde geldi. Time'nin, Eflatun'un hocalarından biri olduğu da ayrıca bildirilmektedir. Eflatun'un, büyük üstadı Sokrat ile Time'nin bir mecliste bulunduklarını haber vermesi de bu haberin doğru olduğunun başka bir delilidir. "Matematik", "Pisagor'un Hayatı" ve "Rûh-ul Âlem" olmak üzere, Time'nin üç eseri vardır. "Rûh-ul Âlem"in dışında kalan diğer iki eser kaybolmuştur. "Rûh-ul Âlem" adlı eser ise, Time'den sonra gelen filozofları epey meşgul etmiştir.

Böylelikle, Batı'da "teslis inancını" ilk defa ortaya koyan Time ve ilk defa olarak çıkaran da Pisagor olmuştur.Eflatun da Time'den gelen, bu düşünceyi başka bir şekle sokmak suretiyle 3 esas ilah/tanrı olduğunu iddia etti. Eflatuna göre:
«Bu ilahlardan birincisi babadır. En yüce yaratıcıdır ve diğer 2 ilahın da babasıdır. Birinci uknum'dur. İkincisi, asıl görünür olan tanrıdır ve görünmez olan 1. babanın baş veziridir. Kelime (logos) ve idrâk demektir. Üçüncüsü ise kâinat âlemidir.»

Eflatun'a göre, eşyanın ve varlıkların hakikati idealar (manalar)dır, Eflatun'un idea dediği şey; mahiyet, fikir, a'yân-ı sâbite demektir. Eflatun bu konuda: "İdea, eşyanın ve varlıkların sabit, değişmeyen ve ebedî hakikatidir." der.
Eflatun, âlemi de 2'ye ayırır: "Birisi görünen, hisler alemi; diğeri, hakiki âlem, yani idealar âlemidir." Yine Eflatun'a göre, idealar âlemi ebedi olduğu halde, hisler alemi durmadan değişmektedir. İdealar, sadece aklımızda, hayalimizde kaim olmayıp, cisimsiz olarak ve kendilerine mahsus bir kıyam ve hayatları vardır. Eflatun, her ideayı (hakikati) daha yüksek idealara irca eder; bağlar. Böylelikle, neticede bütün idealar, mutlak l'e irca olunur. Bu ise, yüce idealden oluşan bir hayırdır ve tanrının ta kendisidir. Diğer yüce idealar ise ona tabidirler. Aşağı olan idealar ise şeytanın kendisi olan şerdir. Diğer, bütün aşağı idealar da ona tabidirler.”

Eflatun, ideaların kendisinde birleştiğini kabul ettiği ve "birdir" dediği ve bu ideaların tamamına hayır-iyilik demek suretiyle tanrı kabul ettiği şeyin, -aynı zamanda-hayat ve hareket sahibi ve âlemin babası (baba tanrı) olduğunu söylemiştir ki, -yine Eflatun'a göre-1. uknum budur. Yüce idealar birliği, baba tanrı ya da 1. uknum; maddeye nizam veren ve fakat maddeden tamamen farklı bir RÛH yaratmıştır. Bu rûh, babanın oğludur. Yaratan ile yaratılan arasında aracı olan bir varlıktır ve 2. uknumdur.

Eflatun'un bu felsefi görüşleri ve bu arada 3 uknum (ilah) fikri, İskenderiyye Mektepleri'ne geçmişti ve Hz. İsa doğduğunda zaman, bu mekteplerde okutulmaya devam ediliyordu. Hatta, o zamanlar, Yâhûdi bilginlerinden Philo, İskenderiyye'de şöhret olmuştu. Philo bile, teslis fikrini Hz. Musa'nın inanç esasları arasında (yahut içerisinde) görmeyi arzu etmiştir ve bu düşünce ile şöyle demiştir:

"Tevrat'ta bildirilen, dünyanın 6 günde yaratılmış olduğuna dair haber doğrudur. Çünkü, 3 sayısı 6'nın yarısıdır. 2 sayısı da 6'nın 3'te l'idir. Bu sayı (2 sayısı) hem erkek hem de dişidir. Tanrı, akıl ile izdivaç ederek; izdivaç yaptığı akıldan da sevdiği oğlunu meydana getirmiştir ki; bu da dünyadır. "Philo hem meleklere ve hem de dünyaya kelime-i ilahiyye demektedir ki; Eflatun'un felsefesi de aynı şeyleri savunmaktadır.”

Eflatun felsefesi, sonraları "Yeni Eflatunculuk" adıyla devam etmiş ve en büyük darbeyi, Hıristiyanlığa vurmuştur. Eflatunculuğun en gözde ve en kuvvetli olduğu zaman, miladın 3. asrıdır. Hıristiyanlık, işte bu devirde Roma Devletinin resmî dîni olmuştur. Eflatun felsefesine inananlar, Allah'ın varlığına, birliğine ve Hz. İsa'nın kulluğuna ve peygamberliğine inanmak (yani, TEVHÎD) esasına dayanan Hıristiyanlık dînini tahrîf ettiler.

Daha sonraları, bu dine putperestlik de sokuldu. Miladın 4. asrında yaşayan Saint Augustin, Eflatun'u hıristiyanlaştırmaya gayret eder. Teslis'i ispat etmek için(?) yazdığı bütün eserlerinde, Augustin'in "tanrı, rûh ve kâinat" hakkındaki görüş ve düşünceleri, Eflatun felsefesinin aynısıdır. Eflatun'un: "Akıl, irade ve his, bir insan meydana getirir" sözünü delil olarak ileri sürüp, "Teslisteki üçlük, birbirinden ayrı olmakla birlikte, yine de 1 tanrı meydana getirir" düşüncesini savunur. Aynca, Eflatun'un ve öğrencilerinin, gerçek tanrıyı idrâk etmiş olduklarını söylemekten de geri durmaz. Yine Eflatun'un "idealar felsefesinden" yola çıkarak, kelam'ın yaratıcı olduğunu ve kelam'ın İsa olduğunu ileri sürer. Hıristiyan azizlerinden biri ve hıristiyanların en ileri gelenlerinden ve en çok kıymet verilenlerinden bir zat olan S. Augustin dahi: "Hıristiyanlıktaki teslis, hayır ve şer konusundaki inançların tamamı; Eflatun felsefesinin aynısıdır" itirafında bulunur.
Milattan 350 yıl önce ölen birinin (Eflatun'un) fikirlerinin, hıristiyanlık inançları ile tıpatıp aynı olmasını hıristiyanlar, acaba nasıl izah ederler? Bu durum, Eflatun'un İsa zamanında yaşamış olduğunu ortaya koymaktadır ki; zaten, doğrusu da budur. Büyük İslam Alimi İmam-ı Rabbani de "Mektubat" isimli eserinde, bunun böyle olduğunu bildirmektedir.

Kilise azizlerinden Saint Thomas da 8. yüzyılda, Eflatun'un talebelerinden olan Aristo'nun felsefesini esas alarak; hıristiyanlık inançları ile teslis inancının doğruluğunu ispata gayret eder. Ortaçağ boyunca ve Rönesans'ın gerçekleştirilmesinden sonra dahi, Eflatun ve Aristo felsefelerine karşı çıkmanın, bu felsefeleri kabul etmemenin; hatta, küçük bir itirazda bulunmanın cezası kilisenin engizisyon mahkemeleri kararıyla ÖLÜM'dü! Bugün, teslis'e inanan hıristiyanlar, bunu acaba nasıl izah ederler?
Tarih kitaplarının ve diğer kaynak eserlerin tamamı, İsa aleyhisselâm zamanında olsun; havariler zamanında olsun, nasara (İseviler) arasında "teslise dair bir fikir" bulunmadığını İTTİFAK HALİNDE bildirmektedirler.

Teslis inancı, 2. yüzyıl sonlarına doğru hıristiyanîar arasında yayıldı. Bu fikir, İsa aleyhisselâmın tebliğ ettiği dinin tamamen aksine olduğu içindir ki; teslis'e inananlar, bu inançlarını başlangıçta hıristiyanlardan gizlemek zorunda kalmışlardır. Ancak, teslis inançlarını, gizli bir biçimde yaymaya çalışmaktan da geri durmamışlardır. Bu sıralarda, teslis inancı mensupları, inançlarının ve yollarının rağbet görmesi (revaç bulması) için, Yuhanna İncilini ve sonradan yazılmak suretiyle havarilere isnad olunan mektupları (risaleleri) ve Paulos'dan nakledilen mektupları yaydılar. Bunun neticesinde, hıristiyanlar arasında ihtilaflar (ayrılıklar) baş gösterdi. Pek çok münakaşa ve mücadeleler oldu. Allah'ın birliğine inanan İseviler ile teslis'e inananlar içerisinde eli kalem tutan kimseler, kendi inançlarının yayılması ve kabul görmesi için sayısız risale ve mektuplar yazdılar.

3. yüzyılda, bu ihtilaflar iyice büyüdü. Hıristiyanlar 2 büyük fırkaya ayrıldılar. Bir kısım hıristiyanlar -hiçbir fark gözetmeksiniz- "İsa, tanrıdır" dediler. İstanbul Piskoposu Atnas (St. Athanese), bunların başı yahut reisi idi. Diğer Hıristiyanlar ise "İsa, mahlukların en üstünü, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber ve Allah'ın kuludur" diyorlardı. Bunların reisleri de Aryüs (Arius) adındaki bir rahib ile İzmit Piskoposu Usb idi. Antakya Patriği Yunus Şemmas da, daha önceleri "Allah Bir'dir" inancını ilan etmişti.

Teslis'e inananlar ile "İsa Allah'ın kulu ve peygamberidir" diyenler arasındaki münâkaşalar, bütün milletlerin zihinlerini karıştırdı. Devlet işleri dahi yürütülemez hale geldi. Bunun üzerine, bu karışıklıklara bir son vermek amacıyla Büyük Konstantin, 325 yılında İznik'te büyük bir ruhban cemiyeti topladı. Hıristiyanlığın ileri gelen din adamları İznik'te bir araya getirildi. Uzun süren bir çok görüşme ve konuşmalar neticesinde, Atnas tarafı galib geldi. 319 papazın ittifakı ile şu esas kabul edildi: "İsa, Allah'ın biricik oğludur. Allah'ın sulbünden gelmiştir. Allah'tan Allah, nurdan nurdur. Allah-ı hakiki'nin Allah-ı hakikisidir. Ruh-ul Kuds da Allah'tır."

Bütün bu açıklamalar da kesinlikle ortaya koymaktadır ki:
Bugünkü hıristiyanlarm inanç esasları olan teslis ve 3 uknum mes'elesinin ortaya çıkması ve ibadetleri batına, kalbe mahsus kılıp; İncil'in zâhiri emirlerine göre ibadet edilmemesi... gibi itikatlar; İncillerden alınmış, doğru ve sahih emirler değildir. Çeşitli şüphe ve değişik amaçlar neticesi olarak, sonradan ortaya konulmuş ve ruhban meclislerinde, papazlar tarafından te'sis edilmişlerdir. İşa-i Rabbani kurbanı, Papa'nın İsa'nın halifesi ve Petrus'un vekili olduğu ve geçmiş hıristiyan azizlerinin (havarilerin) mukaddes olmaları, çeşitli perhiz ve yortular, Meryem için kucağında İsa ile birlikte Meryem Ana diye uydurulan resimler, resimlere ve putlara ibadet, papazların (belirli bir ücret karşılığında) günah affetmeleri (hıristiyanhktaki günah çıkarma usulü) ve yine papazların Cennet’ten yer satmaları... gibi hıristiyanlığın esas mes'elelerinde, katolikler ve protestanlar arasındaki büyük inanç farkları meydana geldi. Bu ihtilaflar -zamanla- o hale geldi ki, biri diğerine "Cehennem ehli" demeye başladılar. Fakat, bazı papazlara göre: "Madem ki her iki tarafın (katolik ve Protestanların) her birinin -diğeri hakkında- ileri sürdüğü "Cehennem ehli" sözü ruh-ul kuds'un ilhamıdır; o halde, her 2 taraf da bu iddialarında doğrudurlar. " Burada, hem katolikler ve hem de protestanlar Cehennem Ehli'dir gibi bir mana çıkmaktadır. Yahud da, her iki tarafın mensubları Cennet Ehli değildirler hükmü gündeme gelmektedir."

Hıristiyanlığın başlangıcından 250 sene sonra, üç uknum hakkında başlayan ve zamanımıza kadar gelen, çeşitli kiliseler arasındaki ihtilafların haddi hesabı yoktur. Böyle olmakla beraber, tanrının "baba-oğul ve ruh-ul kuds"dan ibaret ve bir cevher olduğunda bütün hıristiyanlar ittifak halindedirler. Fakat, bu üç cevherin birleşmeleri ve birbirine uymaları (1+1+1=1 olmaları formülü) hususunda, her biri, ayrı itikada sahip bulunmaktadırlar.

Bazılarına göre, üç'lü birlikten maksat, her biri ayrı ayrı şahıslar olmayıp, asıl olan 1 zatın sıfatlarıdır. Bazılarına göre ilim, uknum-u kelam'dır. Mesih'in cesediyle birleşerek bir araya gelmiştir ki; bu, tam bir birleşmedir. Suyun şarab ile birleşmesi gibidir. Melekaniyye fırkasına göre, Güneş'in kristal camda parlaması gibidir. Nasturiyye fırkasına göre, tanrı, et ve kana dönüşerek Mesih olmuştur. Yakubiyye fırkasına göre de tanrının insanda görünmesi, meydana çıkmasıdır. Meleğin, beşer (yani insan) şeklinde görünmesi gibidir.

"Sana Kur'ân'ı indiren O'dur. Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir. Bunlar, Kur'ân'ın esasıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki, müteşabihtirler (siz, onların gerçek manalarını anlayamazsınız), İşte, kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te'viline gitmek için, Kur'ân'ın müteşabih âyetlerine uyarlar. (Al-i İmran-7)"

"Onlar hala, Kur'ân'ın Allah Kelâmı olduğunu ve manasını düşünmeyecekler mi?! Eğer O, Allah'tan başkası tarafından olsa idi muhakkak ki; içinde birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler bulurlardı. (Nisa-82)"

"Habîbim! De ki: "Sizinle aramızı ayırd eden Allah'tan başka bir hakem mi ararım?" Kendilerine Kitab verdiğimiz o yahudi ve hıristiyan alimleri de şüphesiz bilirler ki bu Kur’ân, Rabbinden hak olarak indirilmiştir. Öyle ise, sakın şüphe edenlerden olma! (En'am-114)"

"İşte bu Kur'ân! Muazzam bir Kitab'dır. O'nu Biz indirdik. Çok mübarektir. Artık buna uyun! Emirlerine bağlanın ve Allah'tan korkun! Ta ki, merhamet olunasımz. (En'am-155)"

"Sana ne vahyolunuyorsa ona uy! Ve Allah zafer hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (Yunus-109)"

"Rabbinizden size indirilen Kur'ân'a uyun! Allah'tan başka dostlar edinip(te) onlara uymayın (başka ilahlar edinmeyin)! Siz, ne az düşünüyorsunuz!? (A'raf-3)"



Kaynaklar:

1. "İslâmiyet ve Hıristiyanlık”, Hakîkât Yayınevi
2. "Kurâ'n-ı Kerîm", Alî İmrân 7, Araf 3, Enam 155, Nîsâ 82, Yunus 109.
3. "La Pensée Grecque", Gomperz.
4. "Mektûbat", İmam-ı Rabbâni.
5. "Rûh-ül Alem", Time.
6. www.payidar.net
Bugün 4 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol