//-->
ANASAYFA ŞİİRLER HİKAYELER RESİMLER EĞLENCE DİNİ BÖLÜM FIKRALAR GİZLİ İLİMLER ATATÜRK  HTML KOD MESAJLAR ROMAN BURÇLAR MP3 DİNLE E-KART KİM KİMDİR İLETİŞİM Z.DEFTERİ

DARVİNİZM VE PUTPERESTLİK

 

Socrates öncesi yaşayan Yunan Miletli felsefeciler kainatın yaratılışıyla ilgili evrim kavramlarını Mısır ve Babil ya da Sümer’in çok daha eski dini liderlerinden almışlardı... Bu yüzden evrim hiçbir şekilde modern bir ’’bilimsel’’ keşif değildir, fakat tarih öncesi çağlara ait Allah karşıtı dünya dininin günümüzde yeniden canlanmasıdır… Bu teorinin başlangıcını Charles Darwin ve onun yakın atalarına dayandırmak adet olmasına rağmen, bu fikrin temel şekli, yazılı tarihin kendisinin başlangıcına kadar uzanmaktadır. “(Ernest Abel)
(Abel, Ernest L., Ancient Views on the Origin of Life (Farleigh: Dickinson University Press, 1973) s.15

Herhangi bir kişiye "Din nedir?" diye sorulacak olsa, vereceği cevap, büyük bir ihtimalle dinin insanları Allah'ın bildirdiği doğru yola, mutlak hayra götüren ilahi kanunlar olduğu olacaktır. Ancak şu an dünya üzerinde var olan dinlerin birçoğu bu tanıma uymamaktadır. Şu an yeryüzündeki çok sayıda dini başlıca iki gruba ayırabiliriz; Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi Allah'ın vahyine ve tevhid inancına dayalı ve Allah'ın elçileri vasıtasıyla insanlara bildirdiği hak dinler, öte yanda da insanlar tarafından ortaya çıkarılan ve içlerinde birçok hurafeler barındıran batıl dinler.

Hak dinler insanları Allah'ın birliğine, elçilerine, kutsal kitaplarına, ahiretin, cennet ve cehennemin varlığına inanmaya davet ederler. Batıl dinler ise hak dinlerin tam tersine insanları doğrulardan uzaklaştırır ve batıl inançlarla, totemlerle, putlarla, binlerce tuhaf öğretiyle, garip itikatlarla, büyüyle, birbirinden yoz mezheplerle, töre ve geleneklerle dolu bir hayata sürüklerler. Bu dinlere bağlananlardan kimisi totemlere tapar, kimisi güneşe ibadet eder, kimisi "uzaylılar"a inanır, taştan, tahtadan putlardan medet umar, onların karşısında ayinler yapar, hediyeler sunar, onları mutlu etmeye çalışırlar. Şimşek çaktığında gök tanrısının kızdığına, yağmur yağdığında da ağladığına inanırlar. Bu tür inançlara sahip kişiler Kuran'da "müşrik" (Allah'a ortak koşan) olarak tanımlanır, Batı literatüründe ise "pagan" olarak isimlendirilirler. Bu inanca sahip kişilerin hayatları içinde aklın, vicdanın, mantığın ve dünya gerçeklerinin hiçbir yeri yoktur.

Batıl dinlerin hayatın oluşumuna ve canlı türlerinin varlığına yönelik getirdikleri açıklamalar da aynı cahil yaklaşımın bir devamıdır. Genel inanış kainatın ve tüm canlılığın havadan, sudan ya da ateşten oluştuğu ya da uzaydan geldiği yönündedir, bir diğer inanış da kainatın her zaman var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı yönündedir. Pagan dinler tüm kainatın tapındıkları tahta ve taştan putlar tarafından var edildiğine inanırlar. Bu sapkın inanışa göre her bir put kainatın bir bölümünü var etmiş ve kendi var ettiği bölüme de hakim olmuştur; gök tanrısı gökyüzünde, deniz tanrıçası sularda, yer tanrısı insanlar arasında hükmetmektedir.

Dinler tarihi mukayeseli olarak incelendiğinde pek çok batıl dinin birbirinden etkilendiği, gerek inanışlarında, gerekse öğretilerinde çok önemli benzerlikler bulunduğu görülür. Eski Yunan ve Mezopotamya dinleri gibi çok eski tarihlerde ortaya çıkan putperest dinler, günümüzdeki pek çok batıl dinin kökenini oluşturmuşlar, bu dinleri öğretileriyle beslemişlerdir. Bu dinlerden etkilenip, aynı dönemlerde filizlenmeye başlayan bir batıl din de, dini yönüne önceki bölümde dikkat çektiğimiz "Darwinizm dini"dir.

Darwinizm dini ile diğer batıl dinler arasında gerek kainatın ve canlıların oluşumuna verilen cevaplar, gerekse genel öğretiler ve inançlar konusunda çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Yani Darwinizm insanların büyük bölümünün inandığı gibi bilimsel bir gerçek, deneylere ve gözlemlere dayalı sağlam bir kuram değildir. Darwinizm, bilimdışı bir temel üzerine oturtulan birkaç bin yıllık bir "mantık yürütme"dir. Bu nedenle kitap boyunca Darwinizm dininin ilk ortaya çıkışı, kurucusu, kutsal kitabı, misyonerlik anlayışı ve diğer dinlerle bağlantıları incelenirken, diğer batıl dinlerle mukayesesi yapılacak ve çarpıcı benzerliklerin altı çizilecektir.


DARWINİZM DİNİNİN DİĞER BATIL DİNLERDEN FARKI YOKTUR

Daha önce de vurguladığımız gibi Darwinizm 19. Yüzyılda bilim adamlarının ve Charles Darwin'in amatör araştırma ve gözlemleri sonucunda keşfedilen ve bilim çevrelerine sunulan bir teori değildir. Kökenleri, çok daha eskilerde yaşamış olan maddeci felsefecilere dayanmaktadır. Darwinist inanışlarla ilk olarak bundan birkaç bin yıl önce var olan çoktanrılı ve maddeci Sümer ve Yunan dinlerinde karşılaşıyoruz. Dolayısıyla Charles Darwin, evrim fikrini ilk ortaya atan kişi değil, bu inancın genel esas ve itikatlarının ana çerçevesini çizen, öğretilerini şekillendiren, daha sonra da kurumsallaştıran amatör bir araştırmacıdır.

Putperest Sümerlerin Allah'ı inkar eden ve canlıların başıboş bir evrim süreciyle oluştuğunu ifade eden yazıtları Darwinizm dininin belkemiğini oluşturan izahlardır.14 Sümer yazıtları incelendiğinde, ilk başta bir su karmaşasından söz edildiği ve bu su karmaşasının içerisinden birdenbire Lahau ve Lahamu adlı tanrıların ortaya çıktığı iddiası görülür. Bu batıl inanışa göre, ibadet edilen bu putlar ilk önce kendi kendilerini var etmişler, daha sonra da evrimleşerek diğer maddeleri ve canlıları oluşturmuşlardır. Yani canlılık cansız su kaosundan birdenbire oluşmuştur. Buradaki vurgu "madde ve evrenin ilk olarak sudan ortaya çıktığı ve canlıların cansız maddelerden oluştuğu" inancını savunan evrimci bakış açısıyla çok büyük bir uyum göstermektedir. Dolayısıyla kainatın bir evrimleşme süreciyle oluştuğuna dair batıl inanç Sümer dinlerinde de bulunmaktadır.

Mısır dinler tarihi incelendiğinde de aynı batıl inanışlarla karşılaşırız. Herhangi bir bilimsel dayanağı olmayan bu saçma anlayışa göre "Yılan, kurbağa, solucan ve farelerin, su baskınlarıyla taşan Nil ırmağının çamurlarından oluştuklarına"15 inanılırdı. Yani Mısır dinlerinde de Yaratıcı inkar edilmiş, "canlıların tesadüfler sonucunda balçıklardan" oluştuğuna inanılmıştı. Bunun yanı sıra Babil ve Mısırlılara ait yaratılış hikayelerinde de "yeryüzünün ve yaşamın ortaya çıktığına inanılan ilk deniz" fikri yer almaktadır.16

İlkçağlardan beri dünyada putperest toplumlar olmuştur. Her dönemde ve her toplumda insanlar kendi kendilerine farklı putlar oluşturmuşlardır. Darwinistler nasıl tesadüfleri ve cansız varlıkları yaratıcı putlar olarak kabul ediyorlarsa, sapkın inanışa sahip toplumlarda da benzer varlıklar put edinilmiştir. Yukarıdaki resimler, bu putlardan bazıları ile ilgilidir. En sol: Sümerlerin batıl inancında Su Tanrısının emriyle insanın gerçekdışı yaratılış aşamalarının anlatıldığı tabletler. En sağ: Mezopotamyadaki sözde Güneş Tanrısının önünde dua eden Hamurabi. Ortadakiler: Sümerlilerin Su Tanrılarını sembolize eden resimler.

Bu düşüncenin artık tarihe karıştığını ve eski uygarlıklarla birlikte yok olduğunu sanmak çok büyük bir yanılgı olacaktır. Çünkü günümüzde de evrimciler aynı mantığı savunmakta ve "ilk deniz" ya da "su kaosu" fikrini, "ilkel çorba" ismiyle bilim dünyasına kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Evrim teorisinin bu iddiasına göreyse, dört milyar yıl kadar önce ilkel dünya atmosferinde canlılığın varlığı için gereken karbon ve fosfor gibi birçok cansız kimyasal madde en uygun şartlarda ve en uygun miktarlarda, tesadüfi birtakım faktörlerin etkisi ile suda biraraya gelmişler, bu arada devreye yıldırımlar, fırtınalar ve sarsıntılar girmiş, canlılığın ilk yapıtaşı olan amino asitleri oluşturmuşlardır. Bu aminositler yine aynı tesadüflerin sonucunda proteinleri, bu proteinler hücreleri oluşturur, bu tesadüfler zinciri devam eder ve sonucunda insana ulaşır…


Yukarıdaki resimde, timsaha tapan bir insan resmedilmiştir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de birçok toplumda insanlar timsah, inek gibi hayvanlara veya su, ateş gibi cansız varlıklara tapmakta, onları yaratıcı ilahlar olarak kabul edebilmektedirler. Böyle bir inanışın akla, mantığa ve vicdana uyan hiçbir yönü yoktur. Bir timsahın hiçbir şeye güç yetiremeyecek, hiçbir şeye akıl erdiremeyecek kadar aciz ve şuursuz bir varlık olduğu açıktır. İşte Darwinistler de, böyle garip ve akıl almaz bir inanışa sahiptirler. Onlar timsahları, ateşi değil ama tesadüfleri, cansız ve şuursuz atomları, yaratıcı güç olarak kabul eder ve bu inanca bir dine bağlanır gibi bağlanırlar.

Oysa cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri iddiası, bugüne kadar hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış, bilim dışı bir iddiadır. Her canlı hücre, bir başka canlı hücrenin çoğalmasıyla oluşur. Dünya üzerindeki hiçkimse, en gelişmiş laboratuvarlarda dahi, cansız maddeleri biraraya getirerek canlı bir hücre yapmayı başaramamıştır. Bu ise ilk hücrenin mutlak surette bilinçli bir biçimde yaratıldığını göstermektedir.

Evrimcilerin akıl ve bilim dışı iddialarına göre, ilkel atmosferde karbon ve fosfor gibi birçok kimyasal madde, yıldırımların, rüzgarların etkisiyle en uygun miktarda biraraya gelerek canlılığı oluşturmuştur. Gerçekte böyle bir inancın, putperestlerin rüzgar tanrısına (yanda) tapınmalarından hiçbir farkı yoktur.

Karmaşık ritüelleri ve putperest öğretileriyle Güney Asya'da çok geniş kitleleri etkisi altına alan Hinduizm de "tüm canlıların okyanuslardan ortaya çıktıkları" temeli üzerine kurulmuştur. Masalsı bir anlatım ve efsanevi kişiliklerle süslü Hindu öğretilerini içeren Rig Veda ve Atharca Veda yazıtlarında da bu inanç detaylı olarak anlatılmaktadır. Bir Yaratıcı'nın var olduğu gerçeğini reddeden Hindu felsefesine göre evren "prakriti" adı verilen kocaman, yuvarlak bir maddeden oluşmuştur. Canlı cansız tüm maddeler bu ilk maddeden evrimleşerek oluşmakta ve tekrar prakritiye dönüşmektedir. Daha sonra aynı evrimsel süreç yeniden başlamaktadır.17 Yani tüm kainat bu cansız ilk maddeden oluşmaktadır.


Hindulardaki sözde nehir tanrıçası

Canlılığın ilk olarak ortaya nasıl çıktığı sorusu Darwinizm dininin de en büyük açmazlarından biridir. Bu nedenle de evrimciler bu soruyu genelde geçiştirmeye çalışırlar. Çünkü verebilecekleri en somut cevap, yukarıda da örnek verildiği gibi milattan önceki batıl dinlerin verdikleri cevaplardan farklı değildir. Zaten Darwinizm'in geliştiği dönemde de canlılığın oluşumuyla ilgili batıl inançlar hakimdi. Bu insanlara göre sinekler terden, kurbağalar çamurdan, karıncalar şekerden meydana geliyorlardı.

Bu saçma inançlardan bir tanesi de evrimcilik tarihinin en garip inançlarından biri olan "Umulan Canavar" (Hopeful Monster) teorisidir. Bulunması umulan ara geçiş formlarının bulunamamasından dolayı çok büyük bir baskı altına giren bazı evrimciler, evrim için ara geçiş formlarına ihtiyaç olmadığını, çünkü türler arasındaki değişimin aniden meydana geldiğine karar vermiş ve bunun sonucunda da umulan canavar teorisini ortaya atmışlardır. Umulan canavar teorisine göre canlılığın oluşumu, şekerden karıncanın oluştuğunu iddia eden inançtan farklı değildir. İlk kuş bir sürüngen yumurtasından birdenbire çıkmış, daha sonra aynı şekilde tesadüfen başka bir yumurtadan çıkan kuş ile birleşmiş ve böylece kuş familyası oluşmuştur. Bu teorinin bir benzeri de Charles Darwin'in suda çok fazla yüzen ayıların zaman içinde balinalara dönüştüğü yönündeki iddiasıdır. Oysa bugün bilimsel gerçekler Darwin'in bu iddiasının ne kadar bilimdışı bir safsata olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. (Bu konularda ayrıntılı bilgi için Bkz. Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek Kökeni)


AYNI PUTPEREST ANLAYIŞ HALA DEVAM ETMEKTEDİR


Darwinistler'in cansız maddeleri canlılığın yaratıcısı olarak görmeleri gibi, putperestler de taştan oyulmuş heykellere tapıyorlardı.

Putperest dinlerin en önemli özellikleri taştan, tahtadan oyulmuş, cansız, konuşma yeteneği olmayan, kısacası hiçbir şeye güç yetiremeyen heykellere, nesnelere bir güç ithaf etmeleri ve onlardan bir medet ummalarıdır. Hatta bu inanca sahip olan kişiler, cansız putların tüm evreni ve canlıları var ettiklerine, tüm evreni hareket ettirdiklerine, sağlığı, bereketi ve rızkı onlardan bulduklarına inanmışlar, onlardan yardım istemişlerdir. Fakat işin ilginç olan yanı bu inanışların günümüz evrimcilerinde de kendini göstermesidir. Aynı geçmiş dönemde yaşamış olan putperestlerin cansız heykelleri evrenin ve canlılığın var oluşunda güç sahibi gördükleri gibi, evrimciler de şuursuz atomlardan oluşan cansız maddelerin bir güce sahip olduklarını zannederler. Bu cansız maddelerin tesadüfler sonucunda biraraya gelerek kendi kendilerini organize ettiklerini ve son derece kompleks ve kusursuz özelliklere sahip olan canlıları oluşturduklarını iddia ederler. Bu putların en önemlisi ise geçmişten bu yana hiç değişmeyen, sadece farklı isimlerle adlandırılan "Doğa" ya da "Tabiat Ana"dır.

Evrimciler doğada gelişen her türlü olayı, tabiat olaylarını "Tabiat Ana"dan bilirler. Bir kasırga, deprem, sel ya "tabiat ananın gazabı" ya da "doğanın mucizesi"dir. Ama "doğa" denen gücün ne olduğu konusunda kimsenin herhangi bir fikri ya da bir açıklaması yoktur. Aynı "Tabiat Ana" inanışı geçmiş topluluklarda isim değiştirir. Bu kez karşımızdaki, Yunan mitolojisindeki ismiyle "Gaia" ya da putperest dinlerde "Bereket Tanrıçası"dır. Evrimcilerin yaptığı ise bu sembolleri ve isimleri ortadan kaldırıp, aynı gücü şuursuz atomlara vermeleridir.

Nitekim bunu açıkça ifade etmekten çekinmemektedirler. Yunan mitolojisindeki "yeryüzü tanrıçası Gaia", sözde bilimsel bir "teoriye" ilham kaynağı olmuştur. James Lovelock adlı evrimci bilim adamı tarafından ortaya atılan ve "dünya gezegeninin canlı bir varlık" olduğunu savunan teori, "Gaia teorisi" olarak bilinmektedir. Bu durum, evrimciler tarafından "teori" diye öne sürülen kavramların aslında klasik putperest dinlerin batıl inanışları olduğuna güzel bir örnektir.


Evrimci bilim adamı Lovelock, dünya gezegeninin canlı bir varlık olduğunu ortaya attığı teorisinde, Yunan mitolojisindeki "yeryüzü tanrıçası Gaia"dan esinlendiğini belirtmiştir.

Tesadüfleri, cansız maddeleri, şuursuz atomları yaratma gücüne sahip varlıklar zannetmek elbette ki önemli bir mantık bozukluğudur. Putperestler nasıl cansız putların tüm varlıkları yarattıklarına inanıyorlarsa, evrimciler de cansız maddelerin kendi kendilerine canlı varlıkları oluşturduklarına inanmaktadırlar. Bu inancın kökeni, cansız maddeleri akıl ve irade sahibi, karar alabilen ve bu kararları uygulayabilen varlıklar olarak kabul etmeye kadar gitmekte ve böylece aslında herşey ilah olarak görülmektedir

Allah Kuran'da, Kendisi'nden başka varlıklara tapan, cansız putları ilah edinen insanların varlığından ve elçilerinin bu insanlarla olan mücadelesinden söz etmektedir. Kuran'da sözü edilen putperest topluluklardan biri Hz. İbrahim'in kavmidir:

(İbrahim) Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)

Ayette de de bildirildiği gibi Hz. İbrahim'in babası ve kavmi, kendi elleriyle oluşturdukları, hiçbir şeyi yaratmaya güç yetiremeyen cansız maddeleri ilah olarak kabul etmişlerdi. Hz. İbrahim döneminde böylesine ilkel bir inanca sahip olan putperestler kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellerin rızık, şifa, azap ve bereket verme gibi özelliklere sahip olduklarını zannediyor ve onlara ibadet ediyorlardı.

14- Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği Konferansı, 4. Nisan 1998, Prof. Dr. Kenneth Cumming'in konuması
15- Osman Gürel, Yaşamın Kökeni, Pan Yayıncılık, Ekim 1999, s. 4
16-http://buglady.clc.uc.edu/biology/bio106/earlymod.htm
17- David L. Johnson, A Reasoned Look at Asian Religions, Minneapolis, Bethany House, 1985, s. 87-88

   



http://www.darwinizmdini.com SİTESİNDEN ALINMIŞTIR..

 

Bugün 26 ziyaretçi (85 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol