//-->
ANASAYFA ŞİİRLER HİKAYELER RESİMLER EĞLENCE DİNİ BÖLÜM FIKRALAR GİZLİ İLİMLER ATATÜRK  HTML KOD MESAJLAR ROMAN BURÇLAR MP3 DİNLE E-KART KİM KİMDİR İLETİŞİM Z.DEFTERİ

ET PEYNİR ŞEKER


 Et, Peynir ve Şeker

Et, Peynir ve Şeker

Et ve Peynir asitlenmeye sebep olur, özelikle de asla peynir yenmemelidir.

1. Gökçek İksiri mutlak gereklidir, çünkü vücuttaki cürufu temizler ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve virüsleri yok eder. Gökçek Tonik ise bağırsak florasını düzenler, zararlı bakteri ve mantarları yok eder.

2 . Doğru beslenmek gerekir, peynir yenmemeli, siyah çay içilmemeli ve et ve mamüleri az tüketilmeli ve de her lokma 30-40 defa çiğnenmelidir.

Peynir: Halk arasında peynirin kalsiyum için çok çok önemli olduğu söylenir ve hatta doktorlar kemik erimesine karşı bol bol peynir yenmesini tavsiye ederler. Ve bol peynir yenince kemiklerdeki kalsiyum oranının artacağı iddia edilir. Et ve peynir yiyince Hücrelerdeki metabolik değişimler sırasında aşırı asit oluşur, bu asidi atmak için aşırı kalsiyuma ihtiyaç duyulur. Ve böylece aşırı asitle birlikte kalsiyumda dışarı atılır. Yani peynir yiyince kalsiyum alınır ama alınandan çok daha fazlası, peynirin sebep olduğu asitlenme nedeniyle dışarı atılır. Vücudumuzdaki asit-baz dengesinin sürekli dengede olması gerekir asidin aşırı artması demek komaya girmek demektir ve sonu ölümdür, bu nedenle küçük beyin oksijen alımını yavaşlatır.

Oksijenin azalması yorgunluk, haksizlik, dermansızlık, güçsüzlük gibi problemlerin ortaya çıkması demektir. Vücudumuzdaki asit-baz dengesi sürekli dengede tutulur. ABD'de yapılan bir araştırmada hayvansal besin alanların idrarında yüksek oranda asit ve kalsiyum tespit edilmiştir. Osteoporoz'un (kemik erimesi) sebebi kalsiyum yetersizliği değil kalsiyum kaybı olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle de hayvansal besin alanların idrarında yüksek oranda asit ve kalsiyum tespit edilmiş ve sebze ve meyve yiyenlerde ise daha az kalsiyum kaybı olduğu görülmüştür. Böylece peynir yersen kemiklerin sağlamlaşır masalı sona ermiştir. (Wolfgang Spiller, Ehk. 10.2002.713) Asidi nötrleştirmek için aşırı oksijen harcanmaktadır, bu nedenle vücudun diğer organların oksijeni azaldığından, organların fonksiyonları azaltmakta ve kişide yorgunluk, halsizlik, dermansızlık, uyuşukluk ve uyku hali belirmektedir.

ABD'den McDougall Kadınlar için Program'ın (McDougall Program for Women) müdürü Dr. John McDougall hayvansal proteinin kemik erimesine neden olduğunu yaptığı araştırmalarla ispatlamıştır. ABD dünyada en çok süt ve süt mamüleri tüketen ülke ve yine kemik erimesi en yüksek olan olduğunu belgelemiştir. Örneğin 100 gr. lahana sütten 2 kat daha fazla kalsiyum içermektedir. Rezen ve prokoli ise süt kadar kalsiyum içermektedir. Lahanadaki kalsiyumun % 50-100'ü değerlendirilirken. Sütteki kalsiyumun % 40-64' değerlendirilmektedir. Süt, peynir, et ve et mamüleri ile alınan kalsiyum'dan 2 kat daha fazla kalsiyum idrarla dışarı atılmaktadır, çünkü asidi nötrleştirmek için başta kalsiyum, magnezyum, potasyum sodyum ve oksijen asit birleşmekte ve dışarı atılmaktadır. Çok az süt ve süt mamüleri tüketen Çin'de ise ostoporz (kemik erimesi) çok az görülmektedir. Kemik erimesine karşı Gökçek Kemik çayı geliştirdim. Tabii hayvansal proteinlerden uzak durmak gerekir. (Nhp 10.2006.1416)

Et, Peynir ve mamulleri sebep olduğu ikinci önemli tehlike ise vücutta iltihaplanamaya sebep olmasıdır. Et ve Peynir kan ve dokularda asitlenmeye sebep olur ve asitli ortamda immün sistemi faaliyetini azaltırken, çünkü yeterince oksijen alamazlar ve de bakteri, virüs ve mantarlar daha hızlı çoğalmaya başlar. Kanın PH-değeri 7,4'dür ve bunun sürekli korunması gerekir. Et, Peynir ve et mamulleri vücudumuzdaki H+ (hidrojen) ve C+ (karbon) iyonlarının yükselmesine neden olur. Bunu nötrleştirmek için O2- (oksijen) iyonları gerekir ve O2- iyonları ile birlikte H2CO3 (karbonik asit) ortaya çıkar. Buda H2O (su) idrar yolları ile CO2 (karbondioksit) nefes yolları ile dışarı atılır. Et Peynir ve et mamulleri H2CO3’nin aşırı yükselmesine sebep, buda kanın asitlenmesi demektir ve bu büyük tehlikedir. Asitlenmeyi durdurmak için küçük beyin akciğere O2- alımını yavaşlatmayı emreder, O2-alımının yavaşlaması ile birlikte beslenemeyen hücreler nedeniyle kişi hemen yorulur, dermansızlaşır ve güçsüzleşir..

Uyumakla yorgunluk geçmez, günde 10 saat uyusanız yine kendinizi yorgun hissedersiniz, çünkü et ve peynir vücuttaki asiti aşırı yükseltir ve bu asidin nötrleştirilerek asit-baz dengesinin normale dönmesi çok zaman alır. Ve oksijen asidi nötrleştirmek için harcandığından yorgunluk, halsizlik ve dermansızlık uzun sürer. özelikle de akşamları et ve peynir yenirse bir gün sonra yorgunluktan kendinize gelmeniz çok zaman alır. Bu nedenle en fazla haftada iki gün et ve mamüleri yenmelidir. Fakat asla peynir yenmemelidir.Peynir asala yenememelidir, çünkü iltihaplanmaya sebep olur.

Peynirle ilgili üçüncü önemli tehlike ise Tyramin isimli bir madde içerir ve bu madde normal olarak monoaminooksidaz tarafından yok edilir. Depresyon ilaçları Tranylcypromin içerir ve bu maddede monoaminooksidazı frenler.Böylece Peynirin içinde olan Tyramin vücutta yoğunlaşır ve buda yüksek tansiyona neden olur. Depresyon ilacı alan hastaların bu nedenle kesinlikle peynir yememeleri gerekir. Bu tyamin sucuk salam gibi besin maddelerinde de bulunur. (NH 10.2000.6)

Et: Yüksek tansiyon asıl nedeni aşırı hayvansal besin özelikle de et ve et mamulleri tüketme sonucu bağırsaklarda ortaya çıkan „Metihionin“ aminoasidinin B6,B12- vitaminleri tarafından elimine edilememesi neticesinde ortaya çıkan „Homocystein“dır. Homocystein LDL-Kolesterolünü (zararlı Kolesterol) oksitlemesi sonucu. LDL-Kolesterolü makrofajlar (bakterileri yiyerek yok eden savunma hücreleri) tarafından yabancı madde (zararlı bakteri veya virüs) diye algılanmasına sebep olur. Makrofaj LDL-Kolesterolünü yiyerek yok etmeye çalışır ve böylece süngerimsi artık maddeler oluşur ve bunlarda damarların iç yüzeyine yığılarak damar sertliğine neden olurlar. Damar sertliği başta beyin kanaması, kalp krizi ve kalın bağırsak kanseri gibi çeşitli hastalıklara sebep olur. Gökçek İksiri, sarımsak, aloevera ve noni bağırsak florsu için en ideal ilaçlardır.

Beyaz Un: Karbonhidratlı besinlerde sağlığa zararlıdır ve de şişmanlığa neden olurlar. Burada yağlı besinleri anladıkta karbonhidratlı besinler neden şişmanlığa sebep oluyor diye bir soru akla gelebilir. Karbonhidratlı besinler deyince lifli (sebzeler meyveler) besinler değil, nişastalı besinleri özelikle de kepeksiz un'dan yapılan yiyecekleri kastetmekteyiz. Nişasta bir polisakkarid olup bağırsaklarda disakkaride ve kanda glikoza dönüştürülür. İnsan vücudu glikozu yağa çevirebilmektedir, bunlarsa ekmek, makarna, şeker, tatlılar ve diğer tahıl ürünlerinin de oldukça bol vardır. Kanda fazladan bulunan glikoz ileride kullanılmak için yağa dönüştürülerek depolanır. Bu nedenle et, peynir ve yumurta gibi hayvansal besin yemeyenlerde şişmanlarlar ve hatta daha şişman olurlar, çünkü hayvansal besinler aynı zamanda proteinde içerirken nişastalı besinler hemen hemen yok denecek kadar protein içerirler.

Beyaz Şeker:

Şekerin kullanılması ise çok yenidir. Şekerin doğalı, yani birleşiminde vitamin mineral ve enzim içerdiğinden zararı pek yoktur. Örneğin eskiden kullanılan Turhal şekeri veya esmer şeker normaldir. Eskiden tatlandırıcı olarak bal ve pekmez kullanılırdı. Şeker pancarından elde edilen şeker ilk zamanlar doğal iken sürekli yeni metotların geliştirilmesi ile şimdi beyaz şeker hiç vitamin mineral, enzim ve amino asit içermez ve en önemli kısmı hayvan yemi yapımında kullanılır. Buda kandaki şekerin aniden yükselmesine sebep olur, çünkü vitamin, mineral, enzim, ve amino asit içermediğinden hızlı geçiş olur. Şeker kanda yükselirken bu şekeri hücreye taşıyacak olan insülini yeterince salgılanması nedeniyle zamanla şeker hastalığı ortaya çıkabilir. Bu nedenle doğal şeker kullanılmalıdır.

Dünyada en sağlıksız beslenen millet maalesef Türk Milletidir. 84 milletten insanın çalıştığı havaalanında bir firmada çalışıyorum. Asyalılar pirinç, deniz ürünleri, sebze ve meyve, Avrupalılar patates, lahana, meyve, sebze ve hayvansal ürünler, Afrikalılar sebze, meyve, tahıl ağırlıklı beslenirken. Dünyada sadece Türklerin varlıklı olanları hastalık derecesinde hayvansal besinlerden: et, peynir, yumurta ve kepeksiz un mamulleri (kepeksiz unda mineral, vitamin, enzim bulunmaz ve kişinin bağırsaklarına yapışır, geniş bilgi için buğdaya bak) ve de alkol, fanta ve kola tüketiyorlar.

Ne oldu güzelim Türk Mutfağına: Eskiden yani Türklerin atası Hz.İbrahim'den (Hz. İbrahim Sümerli ve Sümerler Türk'tür ve Sümerler hayvancılık ve tarımla uğraşmışlar ve sulu yemekler yapmışlardır.) bugüne kadar uzanan mutfak kültürümüz gitmiş, yerine Kahvaltı sofraları, yani peynir, sucuk salam ve sosis, börek salonları ve pastaneler her tarafa yayılmış yani peynirli, kıymalı ve kuşbaşılı börekler, çörekler, pastalar, kekler ve çikolatalar. Yani Türk mutfağı çok sağlıksız bir şekil almış. Bundan 29 yıl önce yani ben Türkiye'de iken börek salonu, kahvaltı salonu ve pastane yok denecek kadar azdı. Dünyada kendi kültür değerlerini böylesine terk eden başka bir millet var mı? Hayır yok. Bir millet binlerce yıllık tecrübelerin birikimi ile değerler oluşturur ve onunla yaşar. Kahvaltı, börek, pasta ve çikolata ile ve de kola gibi talı ve asitli içecekler asitlenmeye sebep olan siyah çay ve kahve ile her gün yavaş yavaş zehirleniyoruz.

Hayvansal ve hamurlu besleneme nedeniyle sürekli yağlanma oluşur, başta damarlar olmak üzere organlar yağlanır. Bağırsaklarda mantarlar ve bakteriler artar, besinlerdeki vitamin, mineral, enzim, glikoz  ve aminoasitler değerlendirilemez. Böylece hücreler beslenemez, vücut kendini yenilemek için protein oluşturmakta zorlanır. Birde bütün bunlara ilaveten kimyasal ilaç, özelikle de antibiyotik kullanılırsa bağırsak florası tahrip olur ve bağırsaklardaki zararlı bakteri ve mantarlar çoğalır. Bu mantar ve patolojik bakterilerin ürettiği toksik maddeler kana geçer ve bir çok hastalığı tetikler. Buda bile bile ölüme koşmaktır. Avrupa'daki Türkler özelikle çok sağlıksız besleniyor ve sürekli hayvansal besin tüketiyorlar. Türk Milletinin geleceği bu gidişle pek parlak değil. Osmanlı yani dedelerimiz akşamları hayvansal besin yemezlerdi ve en fazla haftada 2 defa et yerlerdi, çok yüksek bir beslenme kültürüne sahiptiler. Hiç et yememekte iyi değil çünkü et hücre yenilenmesinde çok önemli rol oynar. Yani sünnette uyarlardı. İslam'dan uzaklaşan bizler, batıya yaklaştıkça ilkeleştik. Sağlığını düşünen kişinin bol sebze, meyve ve balık tüketmesi gerek.

Almanya'da alkol nedeniyle kısırlaşma 50 yıl öncesine göre % 50 artmıştır ve Almanya'da 100 yakın sperm bankası var. Yani çocuk sahibi olmak isteyen tanımadığı bir erkeğin sperması ile hamile kalıyor. Bizde koskoca devlet adamlar sanki çok büyük bir marifetmiş gibi her vesilede ellerinde bir kadeh tokuştur babam tokuştur. Bu devlet adamları bizim bilmediğimiz gizli güçlere mi hizmet ediyorlar. Ben 28 senedir Almanya'dayım devlet adamları mümkün oldukça kadehlerle ve sigara ile medyanın önüne çıkmamaya çalışırlar, yani kötü örnek olmazlar.

1-) Bir tanıdığım çocukları ve beyi için yemekler yaparken kendisi sürekli peynir ekmek yiyordu. Ben ona bunun yanlış olduğunu söylediysem de, alışkanlık ve çok seviyorum ağabey dedi. Evet çok seviyordu peynir ve ekmek bir tarafa diğer yemekler diğer tarafa diyordu. Sonra mide rahatsızlığından hastaneye yattığını duydum. Peynir ekmem yememesini ve Gökçek İksir ve Gökçek Tonik kullanmasını söyledim. Tadı hoşuna gitmediğinden kullanmamış. Hastanede yapılan muayenelerde mide kanserine yakalanmadığı anlaşılmış ve onkolojiye gönderilmiş. Doktorları kanserin rahimde sıçradığını söylemişler. Mide ve rahim ameliyatından sonra iyi oldu dediler. Arada 3 hafta geçinde yine kötüleşmiş ve yeniden  hastaneye yatmış yapılan araştırmalarda kemik kanserine yakalandığı ve artık bünyesi çok zayıf olduğundan ameliyat da olamadı ve bu arada kemoterapi ve ışın tedavisi gördü. Bu haldeyken bile hastanede peynir yemesi gerektiği ve peynirin kemikleri güçlendirdiği söylendiğinden kadıncağız peynire devam etti. Sonrası malum 70 kg gelen kadıncağız 35 kg kadar indi ve hakkın rahmetine kavuştu.

2-) İsmail bey bana gelerek doktorunun bağırsaklarının aşırı yağlandığını ve kolesterolünün yükseldiğini doktorunun et ve et mamulleri yememesini söylediğini söyledi. Ve bende mucizevi bir ilaç istedi. Bende ona mucize yok et, peynir, yumurta ve mamüllerini yemeyeceksin ve Gökçek İksiri kullanacaksın dedim. Bana et'ten vazgeçemem, atın ölümü arpadan olsun dedi. Ve İsmail bey 6 ay sonra 41 yaşında öldü ve geride 4 gözü yaşlı çocuk bıraktı.

3-) Hakan beyle ne zaman konuşsam yemeden içmeden bahsediyor ve şurada piknik yapalım, şuranın kuzusu iyi buranın tavuğu iyi diyordu. Yani vatandaşla sağlıklı bir konuşma mümkün değildi. Oda bizim konuşmamızdan rahatsız oluyor ve sizin işinizde vatan, millet, Sakarya diyordu. Ve bu tanıdık 44 yaşında kalp krizinden öldü ve geride üç çocuk bıraktı.

4-) Selami beyle ne zaman sohbet etsek yaptığı seyahatlerden ve yediği yemeklerden, özelikle de etli yemeklerden bahsediyordu. Beyin kanaması geçirdi, beyin ameliyatından sonra 3 ay hastanede kaldı ve 1 yılda çalışamadı, şimdi halla sağlıklı sayılmaz ve arada bir yine istirahatta ayrılıyor.

5-) Hasan ağabey boğazına pek düşkün bir insan oda hayvansal besinlerden, sucuk, salam ve peyniri çok seviyor. Kalp krizi geçirdi, baypas oldu. Aylarca hastanede kaldı şimdide eski sağlığına kavuşmadığından arada bir işe gidiyor ve çoğunlukla istirahatta.

6-) Mehmet Efendi 40 yaşında ve aktif spor yapan bir şahıstı ama kalp krizinden vefat etti, sebebi aşırı hayvansal besin. Allah rahmet etsin

İçecekler:

Beslenme deyince akla genellikle yiyecekler gelir oysa içeceklerde çok çok önemlidir, çünkü içecekler bütün sindirim sistemini altüst edebilir. Siyah çaydan uzun süre ve aşırı miktarda içilirse bağırsakları kurutur ve sindirimini bozar geniş bilgi için çaya bak. Kahvede aynı şekilde uzun süre ve aşırı miktarda içildiğinde başta gastrit olmak üzere birçok rahatsızlığa neden olabilir geniş bilgi için kahveye bak.

Asitli içecekler (Kola vb.,) ise kanın ve dokuları asit-baz dengesini bozarak asidoza sebep olur ve de içerdikler aşırı miktardaki şeker nedeniyle kemikleri eritir ve sindirimi zayıflatırla (Geniş bilgi için kola ve asidosa bak).Doktorların çoğu çok su içilmesini tavsiye ederler, oysa fazla su içilince böbrekler vücuttaki fazla sıvıyı atmak için böbrek hücrelerindeki (nefro, nephron) tübüler kanaları genişler ve idrarla birlikte aşır miktarda vitamin, mineral, glikoz ve protein gibi önemli maddelerde dışarı atılır.

Azalan bu maddelerini yeniden temini için mide hücreleri (sensörler, sensory) beyine açlık duygusunu uyarıcı sinyaller gönderir. Böylece kişi aşırı yemek yemeye başlar, aşırı yemek yiyen kişide sağlıklı sindirim olmadığından vücudunda aşırı miktarda cüruf (besi maddesinin parçalanarak molekülere ayrılması sonucu ortaza çıkan artık maddeler) meydana gelir. Cürufun atılması kişide aşırı yorgunluk, dermansızlık ve bitkinliğe sebep olur. Yani çok içmek çok yemeğe ve çok yemekte çok uyumaya sebep olur, neticede kişide dermansızlık, halsizlik ve bitkinlik hasıl olur. Tabiki özelikle yaz aylarında hararete karşı fazla su içilmesi gerekir, günde 2-3 litre saf ve sade su gerekebilir. Asitli sularda zararlıdır, çünkü vücudun asit-baz dengesini bozar.

Yiyecekler:

İmam-ı Buhari:
1-) "Sofradan ekmek eksik etmemek gerekir" buyurmuştur ve Peygamber efendimizde elenmiş undan yapılan ekmeği yememiştir. Kepekli undan yapılan ekmek ise B1, B2, B3, E-Vitaminleri ve ß-Karotin (Provitamin A) vitaminleri ile, bakır, mangen, magnezyum, fosfat, demir ve çinko içerir.
Lifli besinler (kepekli un, keten, yulaf ezmesi (yulafa bak), meyve ve sebze) safra asidini kendine bağlar ve böylece safra dışkı ile dışarı atılır. Eksilen safrayı karşılamak için kandaki kolesterol karaciğere taşınır ve safra asidi yapımında kullanılır. Böylece kanadaki kolesterol azalır. Lifli besinler kalın bağırsaklarda bakteriler tarafından küçük zincirli yağ asitlerine bölünür. Bu küçük zincirli yağ asitleri (asetat, propionat ve butirat) kolesterolün oluşmasını önle. Buda kolesterolün kandaki seviyesini düşürür. Kandaki yağın azalması ve sertliğin önlenmesi ile hücrelere gerekli olan besleyici maddeler taşınır ve böylece kişinin enerjisi artar ve sağlığına kavuşur.

Oysa günümüzde beyaz undan yapılan ekmek ve makarnada ne vitaminler nede mineraller mevcuttur. O halde Türkler avitaminoz (vitamin yetersizliği) ve mineral yetersizliği ve protein yetersizliği çeken bir millettir (geniş bilgi buğdaya bak). Almanya'da 272 çeşit ekmek türü üretilmektedir ve bunun büyük çoğunluğunu da kepekli ekmekler oluşturur. O halde kepekli un mamulleri özelikle de kepekli ekmek yemek şarttır.

Hz. Ali:
2-) "Kim 40 gün et yemez ise ahlakı kötüleşir (huysuz olur), kim de hiç ara vermeden 40 gün et yerse kalbi kararır" buyurmuştur. Neden derseniz kolesterolü hayvansal besinlerden alırız. Birçok hormonun ana maddesini kolesterol oluşturur ve bu kolesterolün azalması kişide hormon dengelerinin bozulmasına neden olur ve de aşırı et yiyince de kişide dermansızlık, halsizlik, yağlanma, damar sertliği vb. rahatsızlıklara ortaya çıkar. (geniş bilgi için Hastalıklarda Bağırsak florasına bak)

ABD'li A.Flecher 1890'da yakalandığı hastalıkları tıbbî ilaçlarla ve de tıbbı tedavilerle iyileşemez, ve tekerlekli sandalyeye mahkum olur, ailesi onu terk eder, işinden olur. Bir tanıdığı yavaş ye, her lokmayı 50 defa çiğne o zaman zaten fazla yiyemesin ve erken doyarsın, yediklerini hazmedersin der. Oda bunu tatbik eder. A. Flecher 6 ay sonra tekerlekli sandalyeden kurtulur, bir yıl sonrada işine geri döner ve ailesi ile barışarak yeniden evlenir. Her türlü hastalığın sebebi hızlı yemek, çok yemek ve de aşırı hayvansal besin tüketmektir. Bunlar Bağırsak florasını bozar.

Bozulan dengeler nedeniyle faydalı bakteriler azalır, zararlı bakteriler, tehlikeli mantarlar ve virüsler devreye girer ve beklenmedik hastalıklar ortaya çıkar. (Geniş bilgi için Hastalıklarda Bağırsak florasına ve Mantarlara bak). Hayvansal besinlerin, özelikle de et ve et mamullerinin haftada en fazla iki defa tüketilmesi gerekir. Oysa Türk mutfağında etsiz yemek bulmak adeta imkansızdır. Antalya'ya izine gittiğimde etsiz yemek sorunca, garsonlar şöyle garipçe bakıyorlar. Oysa hem Avrupa'da hem de Asya'da etsiz yemek gayet normaldir. Yemek ve kahvaltıdan önce iki bardak su içmekte kişide erken doymuşluk hissi uyandırır ve aşırı yemek yemesini önler.

Cafer es-Sadık (RH):
3-) "Kim malının ve evladının çok olmasını isterse , sebze yemeye devam etsin" der. Neden çünkü sebzeler; vitaminler, mineraller ve de lifli maddeler içerir. lifli maddeler selüloz türü maddeler olup bunlar; bir bağırsaklardaki faydalı bakterilerin besinidir, iki lifli besinler bağırsak perstaliğini (motorik hareketler) harekete geçirir ve böylece bağırsak içeriğinin bağırsaklardaki transit süreci hızlanır ve kişi zamanında defi hacetini yapar. Zamanında yapılmayan defi hacet bağırsaklarda kokuşmaya sebep olur. Buda bağırsaklardaki patojen ( hastalık yapıcı bakterilerin ve mantarların azması demektir. Bu nedenle bağırsakları çalıştıran sebzeler beslenme için çok önemlidir.

4-) Peygamberimiz "Ey Ali yemeğine tuzla başla çünkü içinde cüzzam, frengi, karın ağrısı, ruhsal ve sinirsel hastalıklarından bulunduğu 70 hastalığı iyileştirir" buyurmuştur. Neden çünkü tuz kimyasal olarak Soydumklorid adı ile anılan tuzu alınca ortaya (2 NaCl+H2O+2NaOH+HCl+1/2Cl2) çok sert bir asit, çok sert bir bazik madde ve klor gazı ortaya çıkar.

a-) Mide asidi de tuz asidi (tuz ruhu, HCl) olup, buda Mide asidinin kalitesini artırır.
b-) Sodyum özelikle de böbrekler için çok hayati öneme sahiptir.
c-) Klor gazi ise eskiden Ankara'nın suyu sürekli klorlanırdı, çünkü klor zararlı bakterileri yok eder.
d-) Tuzsuyu çeker derler doğrudur. Beynin çalışmasında bu tuza çok bağlıdır.
e-) Tuzun tansiyonu yükselttiğine dair söylentiler ise Bonn üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmalarla yalanlanmıştır.
Tansiyonun asıl sebebi aşırı hayvansal besinler ve hamurlu yiyecekler, özelikle de beyaz un mamulleri, et, peynir ve yumurtayı sayabiliriz. Beyaz un vitamin ve mineral içermez ve bağırsaklarda disakkaride dönüştürülen nişasta kanda glikoza (glikoza) dönüştürülür ve şayet enerjiye dönüşmeyecek kadar çoksa yağa dönüştürülerek depolanır. Bu nedenle hamurlu besinlerde et gibi şişmanlığa sebep olur. Tuz ile ilgili geniş bilgi için Tuz Masalına bak.

Şişman kişiler uyuyunca rahat uyuyamaz çünkü organları sıkışır özelikle de böbrekler, akciğerler,mesane ve sindirim organları sıkışır. Böylece akşamları çok yemek yiyince de, horlama, ağızdan su akması, kötü rüyalar görerek rahatsız olma ve dinlenmeden tekrar uyanma gibi durumlar ortaya çıkar. Bundan yıllar önce ev doktoruna gittim ve kanımdaki HOMOCYSTEIN oranın tespit edilmesini rica ettim. Doktor böyle bir şeyden haberinin olmadığını ve ilk defa duyduğunu söyledi ve yanında çalışan hemşirelere sordu onlarda bizde bilmiyoruz dediler. Sizde merak edip sorarsanız zannederim aynı şekilde tuhaf karşılanırsınız.

Günümüzde beslenme ve sağlıklı yaşamada gayrimüslimler sanki sünnete uyuyorlarmış da Müslüman olduğunu iddia eden bizlerse gayrimüslimler gibi yaşıyoruz. Kilolu papazı çok zor görürsünüz, ama TV’lerdeki mevlit kendilerine bir bakın buradaki hocalar ve mevlithanlar sanki sumo güreşçisi gibiler, bunların ayet ve hadisten haberdar olmadıklarına inanmak isterdim. Avrupa'daki Türkler için gelen din adamlarının din adına yaptıkları pek bir şey yok, varsa yoksa yemek, içmek ve gezmek, sanki buraya tatile gelmişler. Bir Hocalar Papazların günlük çalışmasının % 10'nu bile yapmıyorlar. Sonrada yeni yetişen nesil Almanlaşıyor, Fransızlaşıyor, İngilizleşiyor vs, diye endişeleniyoruz. Peygamber efendimiz „Allah'ın en nefret ettiği kişiler; çok uyuyan, çok yiyen ve çok içen kimselerdir“ buyurmuştur. Bunu da en çok hacı, hoca diye anılan insanlarda görmekteyiz. Gerçek din adamı da var mı? Evet var ama sadece % 1 belki.

Alıntı:

Açıklama: Hayvansal besinler damarların iç yüzeyinde (mukozasında) plaklar oluşmasına (yağlanmasına) neden olur. Damarların yağlanarak sertleşmesi yüksek tansiyona sebep olur. Damarlar yaşlandıkça beyin, kalp, penis ve vajinaya yeterince kan gitmemesi demektir. Buda felç, kalp krizi, erkeklerde iktidarsızlık ve kadınlarda cinsel isteksizliğe sebep olur. Hayvansal besinleri azaltmak, hatta peyniri asla yememek gerekir. Gökçek İksiri ile tıkanan damarlar açılır ve kişide beyin kanaması, kalp krizi, erkeklerde iktidarsızlık ve kadınlarda cinsel isteksizlik rizikoları ortadan kalkar.

Asidoz:

Bir çözeltide varlığı ile bir asit veya bir alkalinin eklenmesinden oluşan pH değişmelerini azaltan kimyevi maddelere tampon adı verilir. Vücudun kimyevi tamponları içinde 4 ana tampon sisteminden söz edilebilir: Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi, protein tampon sistemi, fosfat tampon sistemi ve bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi. İnsan bünyesinde, kanın pH'sı bir ömür boyu belirli bir dengede tutulmakta olup ortalama pH:7,4'dır. İnsan ömrü boyunca, yaz ve kış, gece ve gündüz demeden kanın pH'sı sabit tutulmaya çalışılmaktadır. pH'da çok az bir oynamanın (asit veya baz (alkali) 02 oranında dahi kayma olunca hayati tehlike olur. Yani pH'sı 7,35'in altı veya 7,45'in üstü olursa hayati tehlike olur. pH'nın korunmasında vücudun tampon sistemleri ve bu arada akciğer ve böbreğin büyük rolü vardır. Akciğer ve böbreklerde asit iyonların dışarı atılır. Bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi tampon sistemler içinde adından en fazla bahsedilen bir sistemdir. Bikarbonat-karbonik asit sistemi, zayıf bir asit ve bunun kuvvetli bir bazla meydana getirdiği tuzun karışımından ibaret bir sistem olup, diğer bütün tampon sistemlerin tabi olduğu kanunlar uyarınca çalışır.

Vücudumuzda 100 trilyon hücredeki metabolik değişimler yani hücrede enerji oluşumu sırasında karbonik asit (H2CO3) çıkar ve ayrıca asitlenmeye sebep olan besinlerde yiyince vücuttaki asitlenme aşırı yükselir. Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi ve sodyum bikarbonat (NaHCO3) karbonik asidi tampon sistemi ile vücudun asit-baz dengesi korunur. karbonik asit ve laktik asit (süt asidi) su ve karbondioksite dönüşür ve buda böbrekler ve akciğer tarafından dışarı atılır. Dışarı atılamayan asitler mineraller tarafından tuza (asidik tuzlar, bazik tuzlar veya halojenik tuzlar, yemek tuzu değil) dönüştürülür, sonra bağdokularına CÜRUF şekline yerleşir (depolanır) ileride atılmak için. Bu sürekli depolama hücre ve dokuların beslenmesini engeller. HCO3 + X (metal, ametal helogen, örneğin sodyum, klor, flor, kalsiyum, magnezyum vb.)------>HCO2X oluşur. Ve bu CÜRUFTUR ve bu cürufa ileride bakteri virüs ve mantarlar yerleşerek zehirli gazlar, zehirli alkoller ve hormona benzer biyojen aminler üretirler. ve de sayısız hastalıkların merkezi oluşur.

Kandaki karbonik asit ve süt asidi yoğunlaşması kalp kaslarına zarar verir ve kalp krizi ortaya çıkar. Ayrıca beyin kanaması, kan dolaşımı anormallikleri ve müzmin iyileşmeyen yaralar görülür. Hemoglobin ve sodyum bikarbonat asidinin bir kısmını tampon sistemi ile baza çevirir ve asitlenmeyi önler. Tabii vücutta yeterince mineral varsa, yoksa depolayarak CÜRUF oluşturur. Bu nedenle derin nefes alınca daha çok karbondioksit dışarı atılır ve buda vücuttaki asidin azalması demektir. Mide tarafından tuz ve karbonik asidin sodyum bikarbonat ve tuz asidine çevrilmesi ile ortaya çıkar. ( NaCl + H2CO3 ----> NaCO3 + HCl ) Mide derisi bir kaç tabakadan oluşur iç tabakalar bu görevi görür. Tuz asidi midenin içine verilirken sodyum bikarbonat Pankreasa gönderilir.

Bağırsaklardaki zehirli gaz dışarı atılmazsa sindirim salgılarına karışır ve zehirlenmeye neden olur.

Kalp kaslarının pH'sı 6,9 yani çok hafif asitli ortamdadır, fakat 6,5'in altına düşerse kalp krizi olur.

Asitleri lenf bezi asidik tuz çevirirken şişer.

Asidoz nedeniyle mantarlar özelikle de bağırsak mantarları çoğalır.

Asidozla birlikte amonyak, aflotoksin ve aldehidler çoğalır ve bunlar başta karaciğer ve beyine zarar verirler.

Asidoz nedeniyle küçük kan dolaşımı anormallikleri ortaya çıkar ve basur oluşur.

Tatlı besinler metabolik değişimler sonucu aside dönüşür. Bu asidi atmaya çalışır aramazsa cürufa dönüştürerek depolar.

Fazla yağlar (et ve peynir) asetik aside buda asetik tuzuna dönüşür. Bu nedenle Et mamüllerindeki protein ürük aside dönüşür, buda ürik asit tuzuna dönüşerek CÜRUF şeklinde depolanır.

Asitler asidik tuza dönüşürken aşırı oranda sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller harcanır. Asitleri nötrleştirmekte veya hücre yapımında kullanılması gereken mineraller azalır.

Hücre asitlenmesi ve cüruflanması nedeniyle hücreler sertleşir. Örneğin Eritrozitler sertleşince oksijeni ve besleyici maddeleri hücrelere kadar taşıyamaz çünkü esnekliğini kaybeder.

Asidoz nedeniyle nefes darlığı ortaya çıkar çünkü eritrozitler oksijen taşımakta ve kılcal damarları çekmekte zorlanır.

Asidozla birlikte kanda proteinde varsa kanın akışı yavaşlar çünkü koyulaşır.

CÜRUF için harcanan mineraller saç, kemik ve kemikten alındığından, kemiklerin yoğunluğu azalır, tırnaklar kırılır ve saçlar dökülür.

Cürufun sertleşmesi deride şişliklere yani selüite sebep olur.

Asidoz nedeniyle iğne şeklinde asit kristalleri oluşur ve bu kristaller kıkırdakları tahrip eder ve neticede disklerde beslenemez ve disk fıtığı görülür ve eklemler deforme olur.

Asit kristalleri sinir hücrelerine batar ve sinirsel ağrılar görülür.

Asitlenme kolestrole de sebep olur. Asit kandaki kalsiyumu kendine bağlar, kanda kalsiyum bulamazsa damarların iç duvarındaki kalsiyumu alır ve burada da bulamazsa kemiklerden kalsiyum alır. Alınan kalsiyum yerine kolesterol görev alır. Şayet sürekli azalan kalsiyum yerine kolesterol eklenirse damarlar sertleşir. Bu sertleşen damarlar mesela tansiyonun yükselmesi ile birlikte damarın iç duvarında çentikler (küçük yırtılmalar) görülür. Bu yırtıklarda kolesterolle yamanır ve sürekli damarlar sertleşir. Kemiklerde bir miktar kalsiyumun eksilmesi büyük bir problem olmayabilir ama kanın çok hafif asitlenmesi ölüm demektir.

Kemoterapi gören ağır hastalarda aşırı hücre ölümü görülür, hücre ölümleri kandaki ürik asidi artırır. Bu nedenle eksilen kalsiyumu acil olarak damardan takviye etmek gerekir.

Fosfor asitli içecekler (limonata) kandaki ve kemikteki kalsiyumu dışlar ve onun yerine geçer. Böylece kemik erimesi görülür.

Romatizma bir asidoz hastalığıdır. Et ve peynir yiyenlerde aşırı oranda ürik asit görülür. Bunu asidik tuza çevirmek için aşırı oranda X-Elementleri (sodyum, potasyum, kalsiyum, flor, klor, magnezyum vb..) gerekir. Ürik asiti ürik asit kristallerine dönüştürerek depolanır. Böbrekler beli miktarda ürük asiti dışarı atar. Şayet protein alımı devam ederse veya çürük diş varsa (buda sürekli protein parçalanmasına neden olur) böbrekler bu kristalleri dışarı atamazsa, ürik asit tuzuna çevirerek depolar ve bu kristallerde dokuya batarak ağrı verir.

Midenin zayıflaması veya iltihaplanması nedeniyle kaliteli veya yeterince sodyum bikarbonat üretemez. Buda vücutta asitlenmeyi önleyen en önemli faktör olan sodyum bikarbon yetersizliğine ve de neticede asidoza sebep olur. Asidoz sonucu: Kalp ve kan dolaşımı rahatsızlıkları, kabızlık, romatizma, gut hastalığı, şeker, yağ hazımsızlığı, kanser ve diğer iltihaplı bir çok hastalık ortaya çıkar.

Kanın pH-Değeri 7,4’dır, yani hafifi bazik olup bu değer 7,35-7,45 arasında hafif değişebilir. Vücudumuzdaki bir çok metabolizma hareketleri sonucu asit oranı yükselir ve bunun beli bir zaman sonra yeniden normal seviyeye gelmesi gerekir. Bazik olan minerallerle (potasyum, sodyum gibi) kanın asit-baz dengesini sağlamada önemli rol oynar. Bilindiği gibi tuzun yapısı sodyum ve klorid isimli iki elementten oluşur. Şayet kişi aşırı et ve et mamulleri, tatlılar yer ve siyah çay, sigara ve alkol içerse kandaki pH-değerinin asitleşmesine sebep olur, çünkü bu besinler asitleşmeye neden olurlar.

Et-, peynir ve et mamulleri vücudumuzdaki H+ (hidrojen) ve C+ (karbon) iyonlarının yükselmesine neden olur. Bunu nötrleştirmek için O2- (oksijen) iyonları gerekir ve O2- iyonları ile birlikte H2CO3 (karbonik asit) ortaya çıkar. Buda H2O (su) idrar yolları ile CO2 (karbondioksit) nefes yolları ile dışarı atılır. Aşırı et-, peynir ve et mamulleri ise H2CO3’nin aşırı yükselmesine sebep, buda kanın asitlenmesi demektir ve bu büyük tehlikedir. Asitlenmeyi durdurmak için küçük beyin akciğere O2- alımını yavaşlatmayı emreder, O2-alımının yavaşlaması ile birlikte beslenemeyen hücreler nedeniyle kişi hemen yorulur. Uyumakla yorgunluk geçmez, bu nedenle en fazla haftada iki gün et yenmelidir ve asla peynir yenmemelidir.

Bir diğer faktör ise bilindiği gibi mide asidi olup onu pankreasın salgıladığı sodyum hidrojen karbonat’la nötrleştirir. Şayet pankreas zafiyeti söz konusu ise o zamanda kandaki asit – baz dengesi bozulabilir. Asit-baz dengesinin bozulması bir çok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu hastalıkların başında her türlü alerji, her türlü iltihaplı (enfeksiyon) rahatsızlıkları, kronik yorgunluk, bel fıtığı, kas ve eklem rahatsızlıkları, mide-bağırsak rahatsızlıkları ve yüksek tansiyona sebep olabilir. Bu nedenle bazik ağırlıklı besinlerle beslenmek gerekir ve bunların basında sebze ve kepekli ekmek gelir.

Kanın pH-değerinin 7,4 civarında olması gerekirken, bağırsaklarda bu pH 5-7 arası olması gerekir, yani hafif asidik bir ortam olması gerekir. Bağırsak florasının en önemli faydalı bakterisi olan laktik asit bakterileri (süt asidi bakterileri) ancak bu ortamda yaşayabilirler. Bağırsak florasını oluşturan bakteriler lifli besinleri parçalayarak yağ asitlerine dönüştürürler, bu insan sağlığı için çok önemlidir. Bağırsak florası ayni zamanda B12 ve K2-Vitamini gibi önemli vitaminleri de yaparlar. Bu ne demek, bu kişi şayet lifli besinler (sebzeler, meyveler ve kepekli un mamüleri) yemezse avitaminoza (vitamin yetersizliği) ortaya çıkar.

Yanlış beslenme sonucu bağırsaklarda pH-7 civarına (nötr) veya hafif üstüne çıkarsa, buda besin maddelerinin sindirimi sırasında ortaya çıkan amonyumu (NH4+) amonyağa (NH3) dönüşmesi demektir. Amonyak nötr, yani pozitif veya negatif yüklü olmadığından kolaylıkla hücrelere sızar ve buradan kana karışır. Kandaki amonyak biyojen aminler ve mikropların salgıladığı zehirli gazlar ve zehirli alkollerde karaciğer tarafından arıtılır. Bu ise karaciğeri aşırı yorar ve de asli görevini yapamaz, yani enzimler salgılayamaz hale gelir. Bu durumun uzun sürmesi bağırsak florasının bozulmasına ve de daha çok artık madde ortaya çıkması demektir ve bu şeytan üçgeni bozulmaz ise bir çok hastalığa neden olur. Amonyak hücreler için tehlikeli bir zehirdir, amonyum ise bağırsak mukozasını temizleyici özeliklere sahiptir.

Bir diğer önemli faktör ise Mide aşırı katkı maddesi içeren besinler (konserveler, çikolata, kek vb.) ve soft içecekler (kola, fanta vb.) nedeniyle tahrip olur. Böylece zamanla çok kolay gastrit (mide iltihaplanması, mide mukazası iltihaplanması oluşur. Bu nedenle Mide yeterince intrinsic faktörü (sialinasitli glukoprotein) salgılayamaz. Intrinsic faktörü B12-Vitamini, Folikasit, Methionin ve minerallerin bağırsaklar tarafından absorbe (emilme) edilmesini sağlar. Yani nasıl ki diyabet hastaları için insülin ne kadar önemli ise besinlerin sindirilmesi içinde İntrinsic faktörü de o kadar önemlidir. İntrinsic faktörünün yetersizliği vitamin ve mineral yetersizliğine sebep olur. Neticede bir çok hastalık ortaya çıkar ve bunlardan bazıları: alerji, deri hastalıkları, sindirim organlarındaki rahatsızlıklar, vb hastalıklar ortaya çıkar. (Nhp 12.03.1722)

Doğal ilaçlarla asidoz, yani kanın asitlenmesi tedavi edilebilir. Bunların başında 1-)Gökçek İksiri, 2-) Lahana suyu 3-) Sander’e bazik tuzu gelir, fakat bu kalıcı bir tedavi değildir, sadece geçici olarak asidi düşürür. Kalıcı tedavi sadece Gökçek İksiri ve lahana suyu ile mümkündür. Bu tuz eczanede özel hazırlanır ve birleşiminde 300g sodyum bikarbonat, 50g potosyumbikarbonat, 70g kalsiyumsitrat, 70g kalsiyum fosfat ve 10g magnesiyumsitrat’tan oluşur. Bu bazik tuzdan yemekten önce bir yemek kaşığı bir bardak suda karıştırıldıktan sonra içilir. Su alırken asitli su veya içecek (Kola, fanta, gazoz) ve de özelikle siyah çay asla içilmemelidir. Özelikle içme sularına karbonik asit (gazlı içeceklerin hepsinde mevcuttur.) katılmaktadır, bu ise sağlıklı değildir. Bu nedenle natürel su içilmeli ve de birleşiminde hidrojen karbonat olanlar tercih edilmelidir.

2-) Asit-baz dengesini en iyi ZYE preparatları veya Gökçek İksiri dengelemede yardımcı olabilir. Bu asidoz’a doğru yönelen pH-değerini normale çevirir ve de her türlü mikrobu (bakteri, mantar, virüs ve parazitler) zararsız halle getirir. Ayrıca ara doku ve muhazadaki (sümüksü içderi; mide mukazası, bağırsak mukazası gibi) artık maddelerin dışarı atılmasını sağlar ve lenf bezelerini çalıştırır (nezleye bak). Ayrıca stres, aşırı çalışma temposu da vücudun asitlenmesine neden olur ve bu nedenle psikolojik rahatlama (izin yaprak veya meditasyonla) gereklidir.

3-) Pankreas zafiyeti nedeniyle Pankreasın yeterince bikarbonat (H CO3-) salgılayamaması sonucu ortaya çıkan asidoza karşı karbonat hapı (sodyumhidrojenkarbonat = Na HCO3) alınır.

Fitoterapi’de; ZYE preparatları, Gökçek Tonik ve Gökçek İksiri, Sander bazik tuzu, Sodyum hidrojen karbonat (NaHCO3) (kısaca Karbonat da denir.) Halk arasında; Sanader bazik tozu, Sodyumhidrojenkarbonat (Karbonat)

Cüruf'tan arınma, cüruftan temizlenme:

CÜRUF kelimesi modern tıpta kullanılmamaktadır, fakat kelimenin almanca karşılığı Entschlackung Almanya'da oldukça çok kullanılan kelimedir. Bilindiği gibi CÜRUF maddeleri eritince ortaya çıkan saf maddenin yanında birde pislik yığını ortaya çıkar bu artık maddeye CÜRUF veya cüruf denir. Alternatif Tıp’ta cüruf’tan arınma metabolik değişimler sonucu ortaya çıkan artık maddelerden arınma anlaşılır. cüruftan arınma oruç tutma, terleme kurları, şifalı bitki çayları, tentürler ile olursa da en kalıcı tedavi Gökçek İksiri ile mümkündür. Modern Tıpta buna yer verilmez ve böbrekler ve karaciğer vücuttaki artık maddeleri (cüruf) dışarı atar denir ve ayrıca arınmaya gerek yok derler.

Zehir ve cürufun farkı:

Zehir direkt ve aktif olarak tahribat yaparken, CÜRUF metabolik değişimler sırasında oraya çıkan artık madde yoğunluğudur. CÜRUF ne zaman problem olur, şayet vücut artık tamamını dışarı atamıyorsa ve vücutta depolanıyorsa (kalça, göbek,ense, romatizma yumruları, lenf bezeleri, bağırsaklar, çürük diş dipleri, bağdokuları vs.) ve hatta bazılarının göbeği, bazılarının kalçası ve bazılarının ensesinde aşırı şişme olursa buradaki yağ tabaklarının arasıda cürufla dolar. Bu demek değildir ki CÜRUF sadece obezlerde (şişman) olur. Zayıf insanlarda da aynı oranda tehlike teşkil edebilir. Normal olarak sağlıklı insanın vücudu cürufu (ölü hücreler, yağlar, metabolik değişimler sonu ortaya çıkan artık maddeler vs) ve zehiri dışarı atar. Tek taraflı sağlıksız beslenme özelikle de aşırı hayvansal besinler (et-peynir masalına bak), stres ve sigara, alkol ve kimyasal ilaçlar (özlükle antibiyotikler, kortizon, parasetamol vb) gibi aşırı yükleneme ve bu zehirin tamamen dışarı atılamaması nedeniyle vücutta aşırı zehirli madde yoğunluğu oluşur ve burada mikroplar için çok uygun yuva oluşturur. Cüruflara yerleşen bakteri, virüs ve mantarlar bağışıklık sistemi tarafından yok edilemez ve buradaki mikroplar sürekli zehirli gazlar, zehirli alkoller ve biyojen aminler üretir. Buda vücudun bütün dengelerini alt-üst eder ve çok çeşitli hastalıkların oraya çıkmasına sebep olur.

Örneğin: Bağırsaklardaki zararlı bakteriler ve mantarlar aşırı miktarda metan gazı üretirler buda bazı kişi yellenince çok pis koku yayılmasına neden olur. Bazılarının da zehirli alkoller aşırı üretilir ve bu kişiler alkol içmedikleri halde ağızları alkol kokar. Bazılarında da aşırı histamin üretirler, bu histaminde her türlü alerjinin sebebidir. Doktora gittiğinizde o sizde aşırı histamin var ne yapalım, bunu dengelemek için size kortizon hapı veya iğnesi yapalım derler. Oysa salgı bezeleri veya ana hücreler (mast cell) tarafından kaç mikro, hatta nanogram hangi hormondan salgılanması gerektiği beyin (büyük şef) tarafından tayin edilir ve hipofiz guddesine emir verilir, oda böbreküstü bezeleri, tiriod, bezeleri testisler, yumurtalık vb organlara hangi hormanundan ne kadar üretilmesi gerektiği konusunda talimat verir ve hormon gerektiğince üretilir. Beki bağırsaklardaki zararlı bakteri ve mantarlar tarafından üretilen histamine karşı beyin tedbir alabilir mi? Hayır neden? Çünkü mantarlar ve zararlı bakteriler yabancıdır ve beynin kontrol alanı dışındadır. Bu nedenle doktorların alerji hastasına kortizon yazması bir ömür boyu devam etmek zorundadır ve tedavi edici değildir. Çözüm: Mantarları ve zararlı bakterileri vücuttan arındırmak. Buda cürufu yok etmekle mümkündür. Cürufta Gökçek İksiri ile yok olur, baka bir yolu yok. Bizim yaptığımız iş sivrisinek öldürmek değil bataklığı kurutmaktır. 

Et ve Peynir gibi ağır hayvansal besinler vücudun asitlenmesine neden olur, asitlenen vücudu arıtmak için genellikle çeşitli ilaçlar alınır. Bunlar içinde en etkili olanı Gökçek İksiridir. Fakat sağlıklı beslenip vücudu aşırı yormamak ve CÜRUF oluşmasına imkana vermemek gerekir. CÜRUF oluşmuşsa bunu yok etmek gerekir buda anacak Gökçek İksiri ile mümkündür. CÜRUF vücuttan atılmazsa ne olur? Damarlar, lenf bezeleri ve damarları, organlar, bağdokuları, çürük diş dipleri, çene ve eklemelerde yoğunlaşır (depolanır). CÜRUF birikintilerine yerleşen mikroplarda kendilerine daha kolay faaliyet alanı oluştururlar. Böylece romatizma, gut hastalığı, her türlü iltihaplı hastalıklar, lenf bezelerinde şişme, damarlarda yağlanma, dokularda asitlenme ve tıkanamaya sebep olur. Bu nedenle de hücrelere besleyici maddeler (vitaminler, mineraller, aminositler, glikozlar vb) ve oksijen yeterince giremez.

CÜRUF arteriyoskleroz yani damar sertliği ve yağlanmasına sebep olur. Arteriyo skleroz 20 yaşındakilerde bile görülebilir, çünkü günümüzde gençler genellikle besin değeri olmayan fastfoodla (McDonalds ve BurgerKing gibi) beslenmekteler ve soft içecek denilen Kola ve fanta gibi aşırı şekerli içecekler içmekteler. Damar sertliği beyin-, kalp-, iskelet kasları-, ve cinsel organlarda fonksiyon yetersizliklerine sebep olur. Kanda kolesterolün görülmesi çok sonra oraya çıkar, kolesterol önce dokularda, eklemelerde, damarlarda yoğunlaşır sonrada kanda görünmeye başlar. Tedavisi sağlıklı beslenme, oruç tutma ve Gökçek İksiri ile mümkündür. CÜRUF oluşmuşsa mutlaka Gökçek İksiri gerekir, çünkü Gökçek İksiri cürufu eritir ve burada yuvalanan bakteri, virüs ve mantarlar ortada kalır ve bunu da bağışıklık sistemi yok eder.

Kaynak: http://www.gokcekiksir.com/et-peynir-seker.htm/
Bugün 208 ziyaretçi (252 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol